el-iṯrâr ~ اَلْإِطْرَارُ

Kamus-ı Muhit - الإطرار maddesi

اَلْإِطْرَارُ [el-iṯrâr] (hemzenin kesriyle) Düşürmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَطَرَّ فُلاَنًا إِذَا أَسْقَطَهُ Ve kındırmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَطَرَّ فُلاَنًا عَلَيْهِ إِذَا أَغْرَاهُ Ve kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَطَرَّ الشَّيْءَ إِذَا قَطَعَهُ Ve mahbûb kısmı nâz ve şîve eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَطَرَّ الْمَحْبُوبُ إِذَا أَدَلَّ Ve طُرَّةٌ [ṯurret]-i vâdîyi yaʹnî derenin kenârını sıyırıp gitmek maʹnâsınadır; ve minhu’l-meselu: “أَطِرِّي أَوْ طِرِّي فَإِنَّكِ نَاعِلَةٌḢ أَيْ خُذِي طُرَرَ الْوَادِي أَوْ أَدِلِّي أَوِ اجْمَعِي الْإِبِلَ فَإِنَّ عَلَيْكِ نَعْلَيْنِ يُرِيدُ خُشُونَةَ رِجْلَيْهَا Bu meselin menşe΄i budur ki bir adamın bir râʹiyesi var idi, dâ΄imâ develeri düz yerlerde raʹy edip sarp ve çukur yerlere varamaz idi. Deve sâhibi bir gün ona kelâm-ı mezbûru îrâd eyledi, yaʹnî “Sen develeri dere kenârlarında olan sarp yerlerde dahi raʹy ve çerâ eyle ki senin ayaklarında papuçların olmakla âzürde olmazsın.” Murâdı çobanın ayaklarının derileri dürüşt ve galîz ve şedîd olduğunu işʹârdır. Ve baʹzılar إِطْرَارٌ [iṯrâr]ı nâz ve şîve eylemek ve baʹzılar develeri toplayıp biriktirmek maʹnâlarına haml eylemişlerdir, lâkin akreb ve asveb olan maʹnâ-yı evveldir. Ve mesel-i merkûm emr-i şedîde muktedir olan adamı iktidârını işʹâr ile ona sevk ve igrâ eylemek mevkiʹinde darb olunur.

Vankulu Lugatı - الإطرار maddesi

اَلْإِطْرَارُ [el-iṯrâr] (hemzenin kesriyle ve ṯâ’nın sükûnuyla) Eli vurup düşürmek; yukâlu: ضَرَبَهُ فَأَطَرَّ يَدَهُ أَيْ قَطَعَهَا وَأَنْدَرَهَا Ve

إِطْرَارٌ [iṯrâr] Nâzlanmağa dahi derler; yukâlu: أَطَرَّ أَيْ أَدَلَّ Ve fi’l-meseli: “أَطِرِّى فَإِنَّكِ نَاعِلَةٌ”İbnu’s-Sikkît eyitti: Bu meselin maʹnâsı “أَطِرِّي فَإِنَّ عَلَيْكِ نَعْلَيْنِ” Ve bu mesel darb olunur mü΄enneste ve müzekkerde ve isneyn ve cemʹde ve lafz-ı te΄nîs üzere vârid olmuştur, zîrâ mesel aslda bir ʹavrete hitâb olunmuştu, pes onun üzerine cârî olmuş kalmıştır. Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: Bunun maʹnâsı إِرْكَبِ الْأَمْرَ فَإِنَّكَ قَوِيٌّ عَلَيْهِ demektir ve eyitti: Bunun aslı budur ki bir recül, çobanı olan ʹavreti gördü ki düz yerde davarı raʹy edip sarp yerde terk eder, ona eyitti: “أَطِرِّي” yaʹnî “Derenin طُرَرٌ [ṯurer]in tut ki o derenin etrafıdır, zîrâ senün ayağında naʹlînler vardır.” Ebû ʹUbeyd eyitti: Ben zann ederim ki naʹlînle murâd ayağının derisi kalın olmasıdır. Ve

إِطْرَارٌ [iṯrâr] Bir nesneye kındırmağa dahi derler, Ebû Zeyd rivâyeti üzere.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı